Advert
Advert
Ah şu dünya, vah şu dünya..

Ah şu dünya, vah şu dünya..

Bu içerik 1446 kez okundu.

Bir dostumla haberleşiyoruz.

"Nasıl geçti günün?"

Cevap bir kitap dolusu: "Sorma, işler güçler başımdan aşkın. Çok yoruluyorum. Fakat elime yine de doğru dürüst birşey geçmiyor. Evin yüzünü görmüyorum desen inan." Ve daha bir sürü şey...

Bütün bunların üstüne "akşam müsaitsen buluşalım, bir iki saat sohbet ederiz, ahiret namına, din ve dünya namına bir iki faydalı şey öğreniriz" demeye açık kapı bırakmıyor sanki.

Yine de cesaretimi toplayım davetimi yapıyorum: "Halini anlıyorum. Ama yine de kendini biraz iyi hissedersen, buluşalım. Sohbet ederiz. Hem bu tür deşarj kapıları insan için birer terapi ortamıdır, unutma" deyiveriyorum.

Bu sefer cevap biraz daha içten:

"Aslında haklısın. Ben de biraz değişik bir ortam arzu ediyorum. Sadece iş konuşmaktan daha başka şeyler olduğunun da farkındayım. Üstelik bir şeyler öğrenmek, okumak ve güzel şeyler yapmaya arzu ettiğimde üzerime çöken ağırlığın, bir anda aklıma gelen başka dünya işlerinin de nefis ve şeytan kaynaklı olduğundan da eminim. Keşke çalışmak veya sorumluluklarımın zorunda olmasaydım" deyince, birden aklıma Bediüzzaman'ın müthiş bir yorumu geliyor.

Sözler adındaki o muhteşem eserin sonlarına doğru, bu arkadaşımda olduğu gibi, dünya yoğunluğunun ahiret işlerine baskın gelmesi dolayısıyla dünyaya kızanlara, dünya nefretinin tanımını ve makbul olanının sınırlarını çiziyor:

O'na göre dünyayı tahkir edenler dört sınıftır;

"Birincisi: Ehl-i marifettir ki, Cenâb-ı Hakkın marifetine ve muhabbet ve ibadetine sed çektiği için tahkir eder.

İkincisi: Ehl-i âhirettir ki, ya dünyanın zarurî işleri onları amel-i uhrevîden men ettiği için dünyayı çirkin görür. 

Üçüncüsü: Dünyayı tahkir eder, çünkü eline geçmez. Şu tahkir dünyanın nefretinden gelmiyor, muhabbetinden ileri geliyor.

Dördüncüsü: Dünyayı tahkir eder; zira dünya eline geçiyor, fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkir eder, "Pistir" der. Şu tahkir ise, o da dünyanın muhabbetinden ileri geliyor.

Halbuki makbul tahkir odur ki, hubb-u âhiretten ve marifetullahın muhabbetinden ileri gelir."

Peki biz dünyayı hiç sevmeyecek miyiz?

Ehl-i marifet ve ehl-i ahiret olmak için hep dünyadan nefret mi etmeliyiz?

Buna da bir sonra ki yazımızda yer verelim...

Yaradan'a emanet olunuz..

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
HARRAN ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ'NDEN BAŞARILI OPERASYON
HARRAN ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ'NDEN BAŞARILI OPERASYON
HALİLİYE BELEDİYESİ KÜLTÜR VE SANAT EVİNE YOĞUN İLGİ
HALİLİYE BELEDİYESİ KÜLTÜR VE SANAT EVİNE YOĞUN İLGİ